Alacağın Devri
ALACAĞIN DEVRİ
GİRİŞ
Alacağın devri, dar yorumlandığı zaman, alacağın bir borç ilişkisi içerisinde, alacaklı tarafından başka bir kişiye devredilmesi olarak tanımlanabilir. Geniş açıdan bakıldığında da borç ilişkisi içerisindeki taraflardan borçlunun rıza veyahut bilgisine gerek olmaksızın, ilişkideki alacaklı ile bir başka üçüncü kişi arasındaki işlemle, borç ilişkisinin konusu olan alacağın, bir akde, kanuna ya da mahkeme ilamına dayalı olarak devredilmesi olarak tanımlanabilir.
Alacağın devrinde kural olarak borçlunun rızasının aranmamasının yanında, devirden borçlunun haberdar olması da aranmamaktadır. Öyle ki teorik olarak borçlunun karşılaşabileceği her alacaklıya karşı hazır olması ve borcunu ifa etmesi beklenmektedir. Alacaklının değişmiş olması, borçlunun ödevi ve durumu hakkında herhangi bir değişikliğe sebep olmayacaktır. Alacağın devri ile yalnızca alacaklı olanlar arasında bir taraf değişikliği gerçekleşmektedir.
Alacağın devri ihtiyacı iktisadi, sosyal veya ticari sebeplerle; borç ödeme, bağış yapma, tahsil veya teminat gibi saiklerle ortaya çıkabilir. Modern hukuk döneminde özellikle kıymetli evrak kurumunun da gelişmesiyle önem kazanmaya başlayan alacağın devri müessesesi, Roma Hukukunun ilk dönemlerinde izin verilmeyen bir uygulamaydı. Bunun sebebi Roma hukukunun ilk dönemlerinde alacak hakkının alacaklı ve borçlunun şahsına bağlı bir hak olduğunun kabul edilmesiydi. Bu kapsamda alacağın devrinin uygulama alanı bulmasından önce, aslında Roma hukukunda güven esası hâkimdi denilebilir. Alacağın devrine ihtiyaç duyulduğu dönemlerde roma hukuku açısından geçerli kabul edilen farklı yollar ile ( yenileme ve vekalet ilişkisi gibi ) çözüm sağlanıyordu.
Eski Borçlar Kanununda m.162-172 arasında “Alacağın Temliki” başlığı altında incelenen bu kurum, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda m.183-194 aralığında “Alacağın Devri” başlığı altında incelenmiştir.
- TBK KAPSAMINDA ALACAĞIN DEVRİ
TBK m.183 ve devam hükümlerinde incelendiği haliyle alacağın devri, iradi bir devirdir. Bu devrin gerçekleşebilmesi için alacaklı olan tarafların karşılıklı iradelerinin bulunması yani bir akdin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu tür bir alacak devrinin yanı sıra mahkeme ilamı veyahut kanun dolayısıyla da alacak devri gerçekleşebilir. Ancak bu tür bir alacak devri söz konusu olduğunda, terim olarak devir yerine alacak intikal kelimesinin daha uygun olacağı görüşü bulunmaktadır.
TBK ilgili hükümlerine göre alacağın devri hakkında öncelikli olarak aşağıdaki hususlar söylenebilir:
- Bir alacak hakkının devreden ve devralan arasında yapıalcak bir işlemle devri işlemidir. İradi bir işlemdir.
- Alacağım taraflar arasında rızaen devrinin kanun ile özel rejime tabi tutulduğu durumlar için de ilgili bu hükümler uygulanacaktır. Bu duruma, Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında ticari işletmenin tek işlemle tümüyle devri, ortaklık payının ve kambiyo senetlerinin devrine ilişkin hükümler örnek verilebilir.
- Alacağın devri hükümleri, TBK kapsamında alacak niteliği taşımayan hakların, ayni hakların, yenilik doğuran hakların devri hususlarını kapsamamaktadır. Bahsedilen bu haklar, ancak ilgili hakkın bağlı olduğu alacağın devriyle birlikte geçerler. Hakkın kendisinin devrinin aksine, bir yenilik doğuran hakkın kullanımı sonucunda doğan bir alacak mevcut ise, bu alacağın devri konusunda da ilgili TBK hükümleri uygulanacaktır.
- Bir borç ilişkisinde taraf olma durumunun devredilebilmesi için, ilgili alacağın devri hükümleri tek başına yeterli kabul edilmemektedir. Eski BK kapsamında bu hususta bir düzenleme bulunmadığından ötürü, sözleşme devri için kişi, sözleşme alacağının devri ve borçların devri müesseselerine ayrı ayrı başvurmak durumunda idi. Fakat TBK m.205 hükümleri ilgili durumu hüküm altına almıştır.
Alacağın devri müessesinin uygulamada sıklıkla karşılaşılan örnekleri arasında kat karşılığı inşaat ve satış vaadi sözleşmeleri ile çeşitli borçların ifası saikiyle yapılan akitler gösterilebilir. Örneğin toprak sahibi ile yaptığı sözleşme ile inşaatı tamamlama borcu altına giren yüklenici inşaat firmasının mali açıdan ihtiyacını karşılayabilmek için mal sahibinden alacaklı olduğu bağımsız bölümü üçüncü bir kişiye devredebilir. Yine örneğin kredi sözleşmesi ile bankaya borçlu olan bir kişinin başka bir üçüncü kişiden alacaklı olduğu parasal alacağını bankaya devredebilir hatta banka rehninden de kurtulabilir[1].
- ALACAĞIN DEVRİ UNSURLARI
Alacağın devri kurumundan bahsedebilmek için temelde; bir alacağın varlığı, geçerli bir sözleşme ile alacaklı tarafların anlaşması, devri söz konusu olan alacak hakkının varlığı devir engelinin bulunmaması, sözleşme şekil şartlarının varlığı ve devredenin tasarruf yetkisinin bulunması şeklinde sayılabilir[2].
2.1.Alacak: Alacağın varlığı, devir tasarrufunun temel unsurudur. Bir tarafın, borçlu kişiden alacaklı olması ve bu alacaklı kişinin de başka bir üçüncü kişiye borçlu olması yani üçüncü kişinin de alacaklı olması gerekmektedir. Alacağın devri için, devri mümkün olan bir alacağın var olması gerekmektedir. Söz konusu alacağın kaynağı sözleşme, hukuki işlem, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya vekâletsiz iş görme olabilir. Çekişmeli olan alacaklar dahi devredilebilir.
Genelde uygulamada para alacaklarının devri ile karşımıza örnekleri çıksa da para dışındaki alacakların da devri mümkündür. Bu duruma kat karşılığı inşaat yüklenicisinin inşaat bitmeden başkasına devrettiği bağımsız bölüm örnek olarak verilebilir.
Alacağım tamamı devredilebileceği gibi bir kısmı da devredilebilir. Bu durum için ilgili alacağın bölünebilir bir alacak olması gerekmektedir. Devir işlemi sırasında mevcut olmayan bir alacağın devrinin vaadi mümkün olsa da devredilmesi mümkün değildir. Ayrıca bu devir vaadi işlemi için bir şekil şartı bulunmamaktadır[3].
Müeccel alacakların devri hakkında çoğunluk görüşü, hiçbir ayrım yapılmaksızın devrin geçerli sayılacağı yönündedir. Bazı görüşlere göre ise de ileride doğacak borçlar için kanunen ayrım yapılması gerekmektedir. İleride doğacak alacakların değerlendirilmesinde ikiye ayırarak yorum yapılabilir. Birincisi devir anında mevcut hukuki ilişkiye dayanan alacaklar, diğeri ise devir sırasında bir dayanağı olmayan alacaklardır. Devir anında mevcut hukuki ilişkiye dayalı olan alacakların devri için, beklenen hakkın devri ifadesi kullanılabilir. Bu duruma üçüncü kişinin fiilini üstlenme ya da kira alacakları örnek olarak gösterilebilir. Devir anında bir dayanağı olmayan gelecekteki alacakların devri ise geciktirici koşula bağlı bir devir olduğu görüşüyle savunulmaktadır. Ancak söz konusu alacak devri işleminin yapıldığı sırada devir konusunun bulunmaması dolayısıyla, ilgili devir geçersizdir. İşlemin geciktirici koşula bağlı olarak yapılmış olması bu sorunu ortadan kaldırmaya yetmemektedir[4].
Yukarıda bahsedilen ihtimallerin yanı sıra, alacak devrinin gerçekleşmemesinde alacağın geçersiz sebebe dayalı olarak devredilmiş olması durumu da ortaya çıkabilir. Devrin kendisi geçerli olmadığından dolayı, alacak devir ile geçerlilik kazanmayacaktır. Ancak bu durumun istisnası olarak muvazaalı işlemlere dayalı bir alacağın varlığı halinde kanunda özel bir düzenleme mevcuttur. Buna göre devre konu alacak muvazaalı bir sözleşmeye dayalı olduğundan dolayı geçersiz olsa dahi, bu alacağın üçüncü kişiye devri halini hukuk sistemi koruyacaktır. Bu durumun da geçerliliği, devralanın, alacağı devraldığı sırada, alacağın varlığını gösteren yazılı bir metne güvendiğini ortaya koyması ile oluşacaktır.
Bir borcun ibra, ifa veya takas gibi işlemler ile sona erdirilmesinden sonra yapılan alacağın devri tasarrufları sonuç doğurmaz. Ancak alacak hakkının zamanaşımına uğramış olması veyahut da borçlunun başka bir defi ileri sürme hakkına sahip olması, alacağın mevcut olmadığı anlamını taşımayacağı için bu tür alacakların devri mümkündür[5].
Bir alacaklı tarafından, borçlu olduğu üçüncü kişiye, alacağını devrettikten sonra aynı alacağı bir başka kişiye devretmek için yapacağı tasarruf işlemi geçerli değildir.
2.2.Sözleşme ve Şekil Şartı: Alacağın devri için aranan sözleşme, geçerlilik bakımından genel hükümlere tabidir. Tarafların yani alacaklı iki tarafın karşılıklı irade beyanlarının varlığı halinde kurulabilir. Alacağın devri sözleşmesine konu alacağın emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, kişilik haklarına ve genel ahlaka aykırı olmaması gerekmektedir.
Alacağın devri sözleşmesinin yazılı olarak yapılması bir şekil şartıdır. Bu kanuni bir geçerlilik şartı olup taraflarca daha ağır şartların getirilmesi mümkündür. Devrin geçerli olabilmesi için, yazılı olarak devrin tüm esaslı unsurlarının belirlenmiş olması gerekmektedir. Alacağı devredenin ve devralanın kimler olduğu, devre konu alacağın ne olduğu ve tarafların devir iradeleri, yazılı olarak sözleşme metninde yer almalıdır. Devir sözleşmesini devreden alacaklı imzalamalıdır. Yeni sözleşmede iradi bir etkisi olmayacağından ve rızası aranmadığından, devir sözleşmesinde borçlunun yer almasına gerek yoktur.
2.3.Devir Engeli: TBK ilgili 183.maddesi hükmünde yer verildiği üzere, alacağın devrinin geçerli olabilmesi için, kanun, sözleşme veyahut işin niteliği gereği devre bir engel olmaması gerekmektedir. Kural olarak alacağın devrinin sözleşme serbestisi kapsamında, engelsiz olarak yapıldığını kabul edebiliriz. Fakat bu durumun istisnai ve yasaklayıcı halleri olarak bazı durumlarda devrin engellendiğinden bahsedilebilir. Devir engelleri kanunda öngörülmüş, işin niteliği gereği ortaya çıkmış veyahut sözleşme ile kararlaştırılmış olabilir.
Kanun ile öngörülmüş devir engelleri, kanun koyucunun alacak hakkının sahibi olan kişinin şahsında kalmasını hükme bağladığı hallerde görülen engellerdir. Ürün kiracısının kullanma hakkı, ödünç alanın kullanma hakkı, iş sözleşmesinde işveren haklarının devri ve ölünceye kadar bakma sözleşmesinde bakım alacaklısının hakkı, borçlu rızası olmaksızın bir başkasına devredilemez. İlgili hükümlere göre manevi tazminat alacaklarının da borçlu kabulü olmaksızın devri mümkün değildir. Bir başka örnek olarak da, özel kanun hükmü dolayısıyla SGK nezdindeki alacakların devri yasaklanmıştır. Öyle ki, SGK ile alacaklı arasında anlaşma yoluyla dahi söz konusu devir yasağı ortadan kaldırılamamaktadır[6].
İşin niteliği gereği devri mümkün olmayan alacaklar, genelde alacak hakkının alacaklının kişisel özellikleri ile yakından bağlı olduğu hallerde ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda alacağın devri alacağın içeriğinde değişikliğe neden olacağından ötürü işin niteliği, alacak devrine engel olmaktadır. Dernek üyelerinin üyelikten doğan hakları, vekâlet sözleşmesine dayalı vekilden iş görmesini isteme hakkı, rekabet yasağı sözleşmesine uyulmasını isteme hakkı, nafaka alacakları bu duruma ve alacaklara örnek verilebilir. Eski kanun döneminde manevi tazminat alacakları da bu başlık altında ele alınmakta iken, artık kanuni engeller arasında sayılmaktadır.
Yukarıdaki örnekler ve durumlardan birine girmemesine rağmen, alacaklı ve borçlu arasında yapılacak bir anlaşma ile alacağın devredilmesi engellenebilir. Devretmeme anlaşması olarak da adlandırılan bu sözleşme, anlaşmaya konu borç ilişkisi bir şekle tabi olarak yapılmış olsa dahi, bir şekle tabi olmaksızın yapılabilir. Devretmeme anlaşmasının varlığına rağmen alacaklı eğer alacağı bir üçüncü kişiye devrederse, borçlu, bu yeni alacaklının ifa talebini reddedebilir. İstisnai bir düzenleme olarak TBK m.183/2 hükmü, devretmeme anlaşması halinde iyiniyetli olarak alacağı devralan üçüncü kişilerin haklarını korumuştur.
2.4.Tasarruf Yetkisi: Bir diğer geçerlilik şartı da, devir sözleşmesinde devreden tarafın ilgili alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmasıdır. Söz konusu tasarruf yetkisi devir sırasında var olmalıdır. Devredenin tasarruf yetkisi olmadığı hallerde, ilgili devir geçersizdir ve devralan bu alacaktan hak iddia edemez.
Devredilen alacağın tekrar devredilememesi durumu da işbu kural ile doğrudan bağlantılıdr. Alacaklı, ilk devir işlemi ile artık söz konusu alacağı mal varlığından çıkardığından dolayı, tekrar bir devir sözleşmesi ile başkasına devredemez çünkü kendisine ait olmayan alacak üzerinde tasarruf yetkisi bulunmamaktadır.
- ALACAĞIN DEVRİ ÖZELLİKLERİ
3.1.Bir Hukuki İşlemdir.
Hukuki işlem; hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamasıdır. İrade açıklamaları; bir hak ya da hukuki ilişkiyi kurmak, değiştirmek ya da ortadan kaldırmak amacıyla yapılır. Alacağın devrinde, tarafların iradelerinin sözleşmeye yansıması, alacağın devri yönündedir. Alacağın devrindeki irade açıklaması ise, alacağın devreden ve devralanlar arasında değişmesi şeklindedir[7].
3.2.Alacağın Devri Bir Sözleşmeye Dayanır.
Alacağın devri, alacağı devreden ve devralan arasında yapılan bir sözleşmedir. Devir sözleşmesinin konusu alacak hakkıdır ve dolayısıyla da borçlar hukuku işlemidir. Borçlar kanununda düzenlenmiş olan sözleşmeye bağlı bir kurumdur. Borçlar Kanundaki sözleşmenin kurulmasına ilişkin genel esaslara uyulmalıdır. Ehliyet, irade bozukluğu, temsil gibi hükümler devir sözleşmesinde de geçerlidir[8].
3.3.Alacağın Devri Bir Tasarruf İşlemidir.
Tasarruf işlemi; tasarrufta bulunan kişinin malvarlığını doğrudan etkileyerek, hakkın başkasına devrini, sınırlanmasını sağlayan, sorumluluk yükleyen, değiştiren ya da sona erdiren bir işlemdir. Usulüne uygun yapılacak bir devir sözleşmesiyle, var olan alacak hakkı yeni alacaklının malvarlığına geçer. Alacak hakkının devri ile devreden alacaklının malvarlığında azalma, devralan alacaklının malvarlığında ise, bir artış yaşanacaktır. Tasarrufa elverişli her türlü işlem tasarruf işlemi olarak değerlendirilebilir[9].
- ALACAĞIN DEVRİ SONUÇLARI
Alacağın devri işleminin en temel sonucu, devir sözleşmesi uyarınca devredilen alacağın, devreden alacaklının malvarlığından çıkarak devralan alacaklının malvarlığı arasında katılmasıdır. Devreden, devre konu olan alacak hakkı üzerinde tasarruf yetkisini kaybeder. Dolayısıyla devredenin artık alacağı tahsil etmek, borçluyu ibra etmek veya alacağı tekrar başka bir Şahsa devretmek gibi bir takım tasarruf yetkisinin mevcudiyetini gerektiren işlemleri yapabilme imkânı kalmamıştır. Bunun yanında, devralan, alacak hakkı üzerinde tasarruf yetkisinin mevcudiyetini gerektiren devir, tahsil, ibra gibi bir takım işlemleri yapabilir[10].
Alacağın devrinin geçerliliği, borçlunun rızası ya da haberdar olmasına bağlı olmadığından, borçlu açısından hata yapma ihtimali her zaman vardır. Bu tür hatalı ifalarda eski alacaklı aldığı edimi iade etmelidir. Zira alacak devri sonrası devreden alacaklının ifayı kabul etmesi, onu haksız zilyet ya da sebepsiz zenginleşen olmasına sebep olur ve bu nedenle de, borçlu yaptığı ödemeyi istihkak ya da zenginleşmenin iadesi yoluyla alma yoluna gidebilir.
4.1.Borçlu Açısından Sonuçlar
Alacaklının değişimi borçlunun bir tercihi değildir. Bu sebeplerden dolayı da TBK. m. 186 ve m. 187 borçlunun durumu ile ilgili düzenlemelere yer vermektedir. Buna göre; belli şartların gerçekleşmesi halinde eski alacaklıya yapılacak ifa ya da tevdi borçluyu borçtan kurtaracaktır. Ayrıca; borçlu eski alacaklıya karşı ileri sürdüğü savunmaları, yeni alacaklıya karşı da yapabilecektir[11].
TBK. m. 186’ ya göre; “Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyi niyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.” hükümden anlaşılacağı gibi, borçlunun borçtan kurtulması şu şartlara bağlıdır; ifa bildirim öncesi yapılmalı ve borçlu eski alacaklıya ifada bulunurken iyiniyetli olmalıdır. Devrin geçerliliği borçlunun rızasına ya da haber verilmesine bağlı değildir. Borçlu zaten devreden alacaklı ile yaptığı anlaşma gereği borcu kabul etmiştir ve iradesini bu yönde ortaya koymuştur ve devirle beraber alacak değişmemekte aynı kalmaktadır. Borçlu devirden haberdar olmadan ifada bulunursa borçtan kurtulacaktır. Bu ifa sırasında borçlu, alacaklıyı hak sahibi olarak görmekte haklıdır çünkü durumdan haberdar değildir. Bu halde, yeni alacaklı borçludan kendisine ifada bulunmasını talep edemez. Yeni alacaklı, hakkı olan edimin kendisine verilmesi için eski alacaklıya başvurmalıdır. Dolayısıyla, devir işleminin borçluya bildirilmesinde alacaklının da menfaati vardır. Bu durumda devralan, ifaya ulaşmadan hakkını kaybetmiş olacaktır. Devralan, ifayı kabul ettiği için devredene başvurarak zararın tazminini isteyebilecektir. Borçlu alacağın devredildiğini öğrenmişse, alacağı devreden veya devralan tarafından bildirim yapılmasa da eski alacaklıya yaptığı ödeme ile borcundan kurtulamayacaktır. Yeni alacaklıya tekrar ödemek zorunda kalır[12].
TBK. m. 187; “Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusunu hakim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borcundan kurtulur. Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği halde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur. Eski alacaklı ve yeni alacaklının kimlikleri hakkında uyuşmazlığın bulunması halinde, borçlu borcunu kime ifa edeceği konusunda tereddüde düşebilir. Çekişmeden haberdar olan borçlu, ifadan kaçınıp tevdi yolunu tercih edebilir. Çekişmeli olduğu halde ifada bulunan borçlu riski üstlenmiş olur ve sonuçlara katlanır. Tevdi hakkı bulunan borçlu, hâkime başvurarak tevdi yeri tayinini isteyecektir. Borçlu, hâkimin belirlediği yere tevdide bulunduğu zaman da tıpkı alacaklıya ifada bulunmuş gibi borcundan kurtulmaktadır.
TBK. m. 188/I ; “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir.” Devir işlemi geçeriz ise; borçlu bu geçersizliği ileri sürerek ifadan kaçınabilir. Taraflardan birinin ehliyetsizliği, tasarruf yetkisinin olmaması, devrin şekle aykırılığı, devredilmesi yasaklı olan bir alacağın devri, devir işlemine ilişkin borçlu savunmalarına neden olur. Borçlu, devirden önce alacaklıya ifa, ibra, takasta bulunduysa, alacağı devralan kişiye, bunları ileri sürerek savunma hakkını kullanabilir. Borçlu, borcun kaynağı olan borç ilişkisini iptal edebilir, dönebilir ya da borcun miktarını azaltmaya yönelik haklarını borç ilişkisinin diğer tarafına karşı ileri sürebilir ve bu durum yeni alacaklıya karşı da savunma oluşturabilir. Alacakla ilgili def’iler, yeni alacaklıya karşı da ileri sürülebilir. Yani def’iler, kişiye sıkı sıkıya bağlı ise ileri sürülemeyecektir.
Borçlu, her ne kadar devredene karşı ileri sürebileceği savunmaları, devralana yani yeni alacaklıya karşı da ileri sürebilecekse de, bu kuralın bazı istisnaları bulunmaktadır. Örneğin borç tanımasına güvenerek alacağı devralan yeni alacaklının kazanımı korunacak, borçlu, alacağı devralan yeni alacaklıya karşı muvazaa iddiasında bulunamayacaktır. Bu durumun yanı sıra, borçlu, önceki alacaklıya karşı sahip olduğu sebepsiz zenginleşmeye dayanan def’i hakkını, yeni alacaklıya karşı ileri süremez.
4.2.Alacaklılar Açısından Sonuçlar
Alacağın devri ile birlikte, alacak devredenin malvarlığından devralanın malvarlığına geçmektedir. Böylece devredenin alacaklılık sıfatı son bulup bu sıfat devralan üzerinde doğmaktadır. Alacağa bağlı olan rehin, kefalet, faiz, cezai şart gibi haklar da devralana geçer.
Devralan alacaklının, kendisine geçen asıl alacak ve yan hakların tahsili için bazı ispat araçlarına ve diğer bilgilere ihtiyacı vardır. Alacağı devreden, alacak bir senede bağlı ise senedi, elinde bulunan ispatla ilgili belgeler de varsa bu belgeleri teslim etmeli ve devralanı bilgilendirmelidir. Devredenin sorumluluğu sadece yazılı belgelerin teslimi ile sınırlı değildir. Devreden, gerektiği takdirde devredeni sözlü olarak da bilgilendirmelidir. Alacakla birlikte var olan geçecek haklar varsa bunlara ait belgeler de verilmelidir. Bunlara örnek olarak ipotek evrakı veya kefalet senedi verilebilir. Senet ve belgelerin teslimi ve bilgi verilmesi asli bir edim değil, yan edimdir[13].
Devreden alacaklının, senet ve belgeleri teslim dışında kanunda açıkça düzenlemesi olmamakla birlikte, devrin amacına ulaşmasına engel olmama yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Devreden alacaklılar açısından en büyük önem arz eden yükümlülüklerden biri de garanti sorumluklarının olup olmaması hususudur. Alacağın devreden tarafından edim karşılığında devredilmiş olması halinde, hem alacağın varlığı hem de borçlunun ödeme gücü, devreden tarafından garanti edilmiş sayılacaktır. İvazsız devirlerde ya da kanun gereğince devirlerde, alacağın varlığından ya da borçlunun ödeme gücünden sorumluluk bulunmayacaktır.
- ALACAĞIN DEVRİNDE GARANTİ SORUMLULUĞU
TBK m.191 vd. hükümlerinde bu husus incelenmiştir. Kanun hükmünde karşılıklı ve karşılıksız yani ivazlı ve ivazsız işlem olarak iki şekilde devir halinde ne gibi sonuçlar ortaya çıkacağı hükme bağlanmıştır. Alacağı devreden, bir edim karşılığı yapılan devirlerde kural olarak devir sırasında alacağın varlığını ve TBK’ya göre borçlunun ödeme gücünü garanti etmiş sayılmaktadır. İvazsız devirlerde ise alacağı devreden, kural olarak alacağın varlığından dahi sorumlu değildir, ancak bunun aksi kararlaştırılabilir[14].
Alacağı devredenin garanti sorumluluğu da tıpkı ayıba ve zapta karşı tekeffül borçlarına aykırılıktan doğan sorumlulukta olduğu gibi bir kusursuz sorumluluk halidir. Edim karşılığı devirlerde devreden alacağın mevcut olmadığını veya borçlunun savunmalarına maruz olduğunu bilmese dahi devralana karşı alacağın mevcut olduğunu ve ifadan kaçınmaya ilişkin savunmaların bulunmadığını garanti etmiş durumdadır. Bu kusursuz sorumluluk da tıpkı ayıba ve zapta karşı tekeffül sorumluluğunda olduğu gibi belirli zararların giderilmesi ile sınırlıdır[15].
Garanti sorumluluğunun kapsamını alacağı devralanın menfi zararı oluşturur. Bu zararın kapsamına, alacağı devredenin devir karşılığı elde ettiği edim ve faizi, devir masrafları, alacağı devralanın borçluya karşı alacağı elde etmek için yaptığı sonuçsuz kalan girişimlerin yol açtığı giderler girmektedir. Bunlara ek olarak alacağı devreden kusursuzluğunu ispat edememesi halinde alacağı devralanın uğradığı diğer zararları talep edebilme hakkını getirilmiştir.
Alacağı devralanın borçluyu ifaya zorlayacak konuma getirilmemiş olması, alacağın mevcut olmaması, ifadan kaçınmayı sağlayan bir savunmanın varlığı, borçlunun temliki öğrenmeden eski borçluya ifada bulunması, devredene karşı takas hakkını kazanıp bunu kullanılması gibi sebeplere dayanabilir. Bu durumda devreden, devir işleminin amacına ulaşmasına engel olmuş ve devir borcu gereği gibi ifa edilmemiştir. Devreden devir borcunu gereği gibi ifa etmediği için, borcun ifa edilmemesi kurallarına göre TBK m. 112 hükmünce sorumlu olur.
5.1.İvazsız Devirlerde Garanti Sorumluluğu
Alacağın devrinin ivazsız olarak yapıldığı durumlarda, devredenin bir garanti sorumluluğu bulunmamaktadır. Taraf iradelerine bakılmaksızın kanunen yapılan alacak devirlerinde de bu geçerlidir. Bu düzenlemedeki amaç, hiçbir karşılık olmaksızın alacağını devreden kişinin, bu durumda ayrı olarak bir de garanti taahhüdü altına girmemesinin sağlanmasıdır[16].
5.2.İvazlı Devirlerde Garanti Sorumluluğu
Eğer alacak bir edim karşılığı olarak üçüncü kişi alacaklıya devredilmişse, burada ivazlı alacak devrinin varlığından söz edilebilmektedir. İvazlı alacak devrinde devreden, hem alacağın varlığını hem de borçlunun ilgili alacağı ödemeye gücü olduğunu garanti ettiği kabul edilmektedir. Bu sebeple eğer ki alacak devri sırasında alacak devredenin malvarlığında kısmen bulunuyor ya da bulunmuyorsa devreden sorumlu olacaktır. Garanti sorumluluğunun varlığı için ivazın bulunması şart olmakla birlikte, ivazın devir sözleşmesinde yazılı olarak yer alması zorunluluk değildir. Devredenin garanti sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olup, kusur aranmamaktadır[17].
Garanti yalnızca devredilen alacağın varlığına ilişkindir. Devrin başka bir sebeple geçersiz olması halinde, bu garanti yükümlülüğünden söz edilemez. Bunun yanında eğer devralan, devir sırasında alacağın mevcut olmadığını biliyorsa, artık devredenin garanti sorumluluğu oluşmayacaktır.
Garanti sorumluluğunun kapsamına alacağın varlığının yanı sıra borçlunun ödeme gücünün varlığının eklenmesi yeni TBK ile sağlanmıştır. Bu doğrultuda eğer alacağın varlığı hakkında bir sorun olmamasına rağmen yeni alacaklı, alacağını borçludan ödeme güçlüğü dolayısıyla tahsil edemiyorsa, yine devredenin garanti sorumluluğu oluşacaktır. Bu tahsil sıkıntısının varlığı ve temelinin borçlunun ödeme güçlüğü olması durumunun ispat yükü, devralan alacaklıdadır.
Garanti sorumluluğunun varlığı, alacağı devralanın, devreden kişiye alacağın tahsili için başvuru hakkı sağlamaktadır. TBK m.193 açıkça bu husus düzenlemektedir. Hükme göre devralan devredenden;
- İfa ettiği karşı edimin faiziyle geri ödenmesini,
- Devir dolayısıyla ortaya çıkmış giderlerin ödenmesini,
- Alacağın tahsili için borçluya karşı gerçekleştirilen sonuçsuz girişimlerin giderlerinin ödenmesini,
- Devredenin kusursuzluğunu ispat etmedikçe de uğradığı diğer zararları talep edebilir.
Yukarıda açıkça görüldüğü haliyle, ilk üç sırada sayılan hallerin talep edilmesi için devredenin kusuru aranmamaktadır. Yalnızca son maddede yer alan diğer zararlar hükmünde devredenin kusuruna bakılmaktadır[18].
KAYNAKÇA
- Akıntürk, T. ve Ateş Karaman, D. (2014). Borçlar Hukuku Genel Hükümler Özel Borç İlişkileri. Beta Yayınevi, İstanbul.
- Arda Bağce, D. H. (2015). Alacağın Devri ve Diğer Hukuki Kurumlarla Karşılaştırılması. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
- Arıkan, M. (2005). “Türk Özel Hukukunda Alacağın Temliki”. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi , 13 (1) , 129-155.
- Eren, F. (2021). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Yetkin Yayınevi, Ankara.
- Gümüşsoy, G. (2013). Alacağın Devrinde Devredenin Garanti Yükümlülüğü. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
- Nomer, H. (2013). Borçlar Hukuku Genel Hükümler. Beta Yayınevi, İstanbul.
- Oğuzman, K. ve Öz, M. T. (2014). Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2. Vedat Yayınevi, İstanbul.
- Yener, M. (2014). “Alacağı Devredenin Garanti Sorumluluğu Ve 6098 Sayılı Borçlar Kanunu İle Yapılan Değişiklikler”. Finansal Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi , 3 (5) , 67-75.
[1] Akıntürk ve Ateş Karaman, 2014: 203.
[2] Gümüşsoy, 2013: 12.
[3] Arda Bağce, 2015: 15.
[4] Arıkan, 2005: 142.
[5] Eren, 2021: 1187.
[6] Oğuzman ve Öz, 2014: 540-542.
[7] Arda Bağce, 2015: 20.
[8] Oğuzman ve Öz, 2014: 538.
[9] Eren, 2021: 1181.
[10] Oğuzman ve Öz, 2014: 552.
[11] Oğuzman ve Öz, 2014: 553.
[12] Nomer, 2013: 107.
[13] Arda Bağce, 2015: 65.
[14] Arda Bağce, 2015: 52; Yener, 2014: 67.
[15] Arda Bağce, 2015: 53; Yener, 2014: 69.
[16] Arda Bağce, 2015: 58; Yener, 2014: 70.
[17] Arda Bağce, 2015: 59; Yener, 2014: 71.
[18] Yener, 2014: 74.